22 Temmuz 2007

Türkçe...Türkçe... Türkçe

Dün yollarda idim. Otobüste (hadi reklam yapmış olayım, Kamil Koç'un 'Rahat Hat'tında. Pek rahattı. İnternet bile vardı. Ama gürültü yoktu. En güzeli de vurdulu ve de kırdılı filmler izlemek zorunda bırakılmamaktı) dergi de vardı. Dergide de Feyza Hepçilingirler'le yapılan bir söyleşi. Dil, dilimiz, dili doğru kullanmamız. Feyza hanım diyordu ki, Türkçe yerine başka dilleri yeğlememiz kendimizi sevmememiz, kendimize güvenmememizden kaynaklanıyor. Doğru dedim. Gerçekten. İnsan kendine değer verse diline de verir. Bu yazıyı okumadan bir kaç saat önce garip bir tabela görmüştüm. 'AĞALAND' gibi bir şeydi. Belki baştaki sözcük ağa değildi, başka bir Türkçe sözcük idi ya ne fark eder? Hadi yabancı bir sözcük kullanayım, baştan aşağı "absürd"dü. Baktım ne menem bir yer diye, otoparktı sanki. Hızla geçerken o kadarını seçebildim.

Bu yazıya neden olan mesele sevgili Mor Koyun'un birleşik ve ayrı yazılacak birleşik kelimelere dair pek hoş, pek nükteli, pek eğlenceli yazısı. Tabii son iki etkinlik haberini yayınlayamadım (yine emin değilim, acaba yayımlayamadım mı demeliyim?) malum, şaircilik oynuyordum. Yok aslında, derdim şaircilik falan da değildi ya sevgili, çok sevgili dostlarım ruh ve akıl sağlığımdan şüphelenip beni "derin sularda dolaşmak"la suçladılar (yok elbet bu bir suçlama değil, olsa olsa suratıma bir bardak serin su çarpıp normale döndürme çabası olabilirdi). Her ne ise, şairlik başa bela. Hele de derdiniz sadece zihninizden geçen sözcükleri kağıda dökmekse, daha da büyük dert. Söylediklerim şiir falan değil, sadece bir araya gelmiş sözcükler desem de kimseleri inandıramadım. Her ne ise, konuyu uzatmayalım, dikkati dağıtmayalım ve hep bir elden Mor Koyun'a konuk olalım. Dedim ya, bir önceki etkinlik konusunu da duyuramamıştım. Birleşik ve bitişik yazılan sözcükler için (iki konu nasıl da birbirini tamamlıyor değil mi?) eğer henüz yapmadıysanız (ikinci kez okumak bilgiyi pekiştirmek açısından daha iyidir) sevgili Senem'i ziyaret ediniz. Ben bu sıcakta -ayıla bayıla- her ikisini de bayılarak okudum. Ellerinize sağlık sevgili Senem ve Mor Koyun! (Bu iki yazıya bu yazının sağ tarafında yer alan kırmızı DDD sembolünü tıklayarak da ulaşabilirsiniz. İyi okumalar, iyi uygulamalar.)

6 yorum:

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Tijen cim
yorumun için çok teşekkürler. Umarım ben de senin kadar uzun soluklu ve bir o kadar da keyifli yazabilirim.
Sevgiler
Ayşegül

www.mavilimon.blogspot.com

Punto dedi ki...

Sevgili Tijen; artık yazı sırası sana geliyor. Gördüğüm kadarıyla 3 Eylül'den sonra kimse yok. Ben bir konu hazırlıyorum, ne olur ne olmaz diye ama sen de o güzel, kıvrak Türkçenle bir konuyu işlersen seviniriz.
Bence umduğumdan çok daha güzel, farklı üslupların yer aldığı bir kaynak oluşuyor.

Aslı Cin dedi ki...

Yazmak insana iyi geliyor.

Doğru yazabilmek de bir meziyet.

akçahan dedi ki...

Çok mühim bir konuya işaret etmişiniz Tijen Hanım. Tamamen katılıyorum. Mor Koyun ve Senem'i de okuyacağım. Teşekkürler, sevgiyle kalın.

Tijen dedi ki...

Eminim yazacaksındır sevgili Ayşegül. Kimi yazarlarla karşılaştırılırsa, benimki henüz "uzun" sınıfına girmiyor. Aklıma ilk etapta Gabriel Garcia Marquez ve Çetin Altan geliyor. Bir de İlhan Selçuk...
*
Punto ağabey,
Bence de harika işler çıkıyor. Bizim dostlar çok başarılı çıktı bu konuda ya beylerden pek katkı yapan olmadı galiba. Biraz da onları mı göreve davet etsek ne?
*
Çok haklısın Aslı! Yazmak bir nevi meditasyon. Bazen de sancıların en büyüğü.
*
Sevgili Akçahan,
Ben değil Feyza hanım hak ediyor övgüyü. Onun yazılarını hep ibretle okuyorum.

Punto dedi ki...

Sevgili Tijen; örnekler ortada, kim yazarsa kabulümüz. Şu aralar herkes tatilde sanırım. Eylül'de bir çağrı daha yaparız. Olmazsa ben devam ederim, bir hayli döküman var eşimde. Sen de hazırlarsan bir konu sevinirim.